
ASR süresi, müslüman olduğunu iddia eden herkesin, nasıl bir iddiada bulunduğunu anlaması açısından anlayıp kavraması gereken ilk suredir bence.
Çünkü Müslüman olduğunu iddia eden kişinin zamanını nasıl geçireceği, hayatını nasıl yaşayacağı, insanlarla hangi düzlemde ilişki kuracağı ve sosyal sorumlulukları ile ilgili basit, keskin, anlaşılabilir bir öğreti yumağıdır ASR. İddia sahibi 5 saat zaman ayırıp game over olmadan neler yapması gerektiğini kolayca anlayabilir ve tabir yerindeyse artık bir bilgedir.
İşte yönetmenlik hikayemiz böyle bir ASR sohbetinden sonra başladı. Ali hocamız yine lise yıllarında muhteşem, aydınlatıcı bir sohbet vermiş, kalbimiz yerinden çıkacak derecede sarsılmış, ümmet için yangınlığımız artmış idi. Biraz çocukluğun da etkisiyle bu sohbet TRT’de yayınlanacak olsa sonrasında bütün İslam davasının, her ferdin gönlünde kor bir ateş olacağını düşündük elbette ve bunu hocamıza deklare ettik. Bu sohbet tüm insanlık tarafından duyulmalı idi. Bunun için medya sektörü olmazsa olmaz hale geldi ve yolumuz çizildi. İnsanlıkla tanışmamız sonrasında da durum değişmedi. Müteahhit mücahitlerle yiyip içmemiz, çuvalımızda toplayıp dimdik taşımaya çalıştığımız ama birer birer kaybettiğimiz değerlerimizle bir yandan adam olmaya çalıştık diğer yandan sektörde ilerledik ilerledik ve yönetmen olduk.
Söyleyecek sözümüz vardı. İddialarımız vardı. Korkularımız, umutlarımız vardı karışık kafamızla, öğrenirken öğretmeye devam ettik. Televizyonlarda çalışırken ciddi projelerde yönetmenlik fırsatımız pek olmadı. Her şeyi öğrenmek, yapabilmek ve yönetebilmek üzerine bir kariyer planı yaptığımız için öncelikler hep teknolojiyi anlama ve kavrama üzerine yoğunlaştı. Tabii; kibirlilik yapmayalım, yaşımız başımız biraz olsun, sakalımız ağarsın da öyle yönetmenlik yapalım diye de bir ön bilincimiz var idi.
Binlerce kısa film yaptık. Geliştirdiğimiz bazı tarz filmler çok örnek alındı ve Ankara’da gelenek oldu. Birçok ilke imza attık. Kamu iletişimi içerisinde “trend” işler geliştirdik.
Filmcilik konusunda Ankara’da olmanın tüm dezavantajlarını dibine kadar yaşadık. Ancak ekibimize teknolojinin eksikliğini hiç yaşatmadık.
Artık sakalların beyazladığı bir dönemde, bize uygun bir teklif geldi. Hem insan yetiştirecek, hem de ham bir işi olgunlaştırıp Ankara’da filmcilik yapılabilirliğimiz konusunda referans oluşturacaktık. Adı: Yunus güzel tecrübeler doğurdu. Senaryo geliştirme, yurt dışından Amerikalı uzmanlarla çalışma, farklı duygularla aynı anda mücadele edebilme, parayı yönetme ve daha birçok konuda bir anda sınıf atladık. Şimdi, 1 milyon lirayla 250 Milyon dolar arasında bütçeleyebileceğimiz film projeleri konuşuyoruz.
Ülkemiz için…
Bu yapımlardan biri de uluslararası bir proje olan Türkakım projesinin belgeseli oldu. Çok dilli, çok ülkeli, Avrupa’dan ödül alan Türkakım belgeselini de Okan Özbay yönetti. Para olunca nasıl işler çıkarabileceğimizin en iyi örneklerinden biri olan belgesel, çok fazla diplomasi ve bürokrasi ile yönetilmiş olsa da izlemeye değer yapımlar arasında yer alıyor.
Okan Özbay için yönetmenlik çok boyutlu olarak devam etse de artık dijital çağa girdiğimiz bu dönemde özellikle oyunlaştırılmış dijital platform üretimleri için daha güçlü hazırlıklar yapıyor. Senaryo çalışmaları devam eden 3 lü bir seri sonunda küresel çapta ses getirecek bir animasyon oyunun ön tasarımlarına başlandı bile.